Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Filistin TV’ye verdiği röportajda bölgedeki gelişmeleri değerlendirdi. ABD Başkanı Donald Trump’ın Gazze’deki Filistinlilerin sürgününe ilişkin açıklamalarına değinen Fidan, “Filistin tehciri kabul edilemez. Bu türden teklifleri biz ciddiye alınması gerektiğini düşünmüyoruz. Bu biraz tarihi bilmemek, anlamamak manasına gelir” dedi.
‘ABD, İSRAİL’İ ZORLAMALI’
Gazze’de Tel Aviv yönetimi ile Hamas ile arasında sağlanan ateşkes anlaşmasının ardından İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun ‘savaşı devam ettirme’ ihtimaline işaret eden Bakan Fidan, şu ifadeleri kullandı:
“Amerika’nın burada İsrail üzerinde bu anlaşmanın hükümlerine tâbi tutacak bir zorlama yapması gerekiyor. Bunun olmadığı bir yerde tekrar Amerika desteğiyle Netanyahu bir savaş başlatırsa Amerika’nın zaten diplere vurmuş olan kredisi daha da fazla dibe vuracak ve uluslararası sistemdeki bu çarpıklık bir krizin devam etmesini sağlayacak.”
FİLİSTİN-TÜRKİYE ZİRVESİ
Bakan Fidan, “Yakında Filistin ve Türkiye yönetimleri arasında tarihi bir zirve görmemiz mümkün mü?” sorusuna yanıtında ise şu ifadeleri kullandı:
“Önümüzdeki günlerde yeni görüşmelerimiz olacak, yeni bir araya gelmelerimiz olacak. Bizim Filistin yönetimine desteğimiz zaten kesintisiz devam ediyor. Hangi alanda bizden destek isterlerse, iş birliği alanı ortaya çıkarsa biz onu veriyoruz. Filistinli kardeşlerimize elimizden gelen her türlü desteği vermeye de devam edeceğiz.”
Fidan, olası bir Filistin ziyaretine ilişkin ise şu açıklamada bulundu: “Filistin Devleti’ne ben açıkçası gelmek istiyorum. Şartlar müsait olursa benim gelmemde bir sıkıntı yok.”
Bakan Fidan’a yöneltilen sorular ve yanıtları şöyle:
Sayın izleyiciler, bu özel programımıza hoş geldiniz. Konuğumuz Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan. Sayın Bakanım, öncelikle size hoş geldiniz diyoruz, Filistin Televizyonu ekranlarına hoş geldiniz. Vakit ayırdığınız için teşekkür ediyoruz. İlk olarak şununla başlamak istiyorum. Amerika Başkanı Trump’ın açıklamaları olmuştu. Bizler ve uluslararası toplum diyor ki Türkiye iki devletli çözümü savunan en bariz ülkelerden biri. Fakat Trump’ın son açıklamaları oldukça tehlikeliydi. Filistinlilerin tehcir edilmesiydi söz konusu. Gazze’den Filistinlilerin tehcir edilmesi, yan ülkelere ya da yan bölgelere tehcir edilmesi. Öncelikle bu açıklamaları nasıl buluyorsunuz, nasıl değerlendiriyorsunuz? İkinci soru olarak da uluslararası toplum sizce bu yönelimlere karşı boyun eğecek mi ve yeni bir tehcirin olmasına müsaade edecek mi? Özellikle birincisi 1948’de yaşanmıştı, ikincisi yaşanacak mı?
Öncelikle programınıza davet ettiğiniz için teşekkür ediyorum. Filistin halkına buradan en kalbi muhabbetlerimi, sevgilerimi, saygılarımı da iletmek istiyorum. Filistin tehciri kabul edilemez. Bu türden teklifleri biz ciddiye alınması gerektiğini düşünmüyoruz. Bu biraz tarihi bilmemek, anlamamak manasına gelir. 1948’de Filistinliler bir defa tehcir edildiler. Daha sonra bu sorunun ortadan kalkması için uluslararası toplum, 1967 sınırları temeline dayalı, başkenti Doğu Kudüs olan, coğrafi bütünlüğe haiz bir Filistin Devleti’nin kurulmasıyla İsrail’le yan yana yaşayabilecek iki devletli bir çözümü, aslında formülünü uluslararası toplum ortaya koymuştu. Biz İslam dünyası olarak, Türkiye olarak, Arap dünyası olarak ve uluslararası toplumun kahir ekseriyeti, en son Birleşmiş Milletler’de yapılan oylamaya baktığınız zaman da görürsünüz bunu, bu görüşün arkasında. Dünyada bu görüşün desteklenmesinden daha fazla desteklenen başka bir siyasi proje yok. Fakat ne acıdır ki bu kadar büyük bir genel kabule sahip iki devletli çözüm projesi pratikte hayata geçirilemiyor. Bunun çeşitli sebepleri var biliyorsunuz. Onu belki ilerleyen sorularda konuşuruz ama biz tekrar edecek bir tehciri kabul etmiyoruz. Bunun olmaması gerektiğini düşünüyoruz. Uluslararası toplum olarak, bölge ülkeleri olarak, Arap dünyası, İslam dünyası, Avrupa Birliği, Afrika, Güney Amerika, Asya Pasifik; herkes bu konuya kendi muhalefetini yapmaya diplomatik yollardan devam edecek.
Sayın Bakanım, biliyoruz ki bizler şu an bir ateşkes süreci içerisindeyiz Gazze’de. Ateşkes anlaşmasına dair beklentileriniz nedir geleceğe dönük olarak ve sizce bu ateşkes devam edecek mi? Özellikle şöyle açıklamalarınız olmuştu, geçen hafta da şu açıklamadan bahsetmiştiniz: Cani Netanyahu’nun, işgal Başbakanının, rehinelerin serbest bırakılması sonra savaşı tekrar devam ettirebilme ihtimalinden bahsetmiştiniz. Sizce bu mümkün bir senaryo mu?
Şimdi bu senaryo maalesef geçerliliğini koruyan bir senaryo. İnşallah olmaz. Bizim bütün dileğimiz 7 Ekim’den bu yana devam eden soykırımın durması ve ulaşılan ateşkesin devam etmesi, Gazzelilerin tekrar yurtlarına dönmesi, normal hayatlarına başlayabilmeleri. Bu konuda uluslararası toplum olarak elimizden geleni yapıyoruz. Fakat Netanyahu’nun zihni tabii ortada. Zaman zaman kendisi de bunu göstermekten çekinmiyor. Rehineleri kurtardıktan sonra onu tutacak başka hiçbir şey yok. Tutacak sadece uluslararası toplumun gerçekçi bir tavır koyması, yani İsrail’i tamamıyla izolasyon altına alan bir tavır koyması. Biliyorsunuz anlaşmaya garantör olan üç tane devlet var: Mısır, Katar ve Amerika Birleşik Devletleri. Amerika’nın burada İsrail üzerinde bu anlaşmanın hükümlerine tâbi tutacak bir zorlama yapması gerekiyor. Bunun olmadığı bir yerde tekrar Amerika desteğiyle Netanyahu bir savaş başlatırsa Amerika’nın zaten diplere vurmuş olan kredisi daha da fazla dibe vuracak ve uluslararası sistemdeki bu çarpıklık bir krizin devam etmesini sağlayacak.
Burada Netanyahu’nun ABD ziyareti öncesi açıklamalarına değinmek istiyorum. Şu ihtimalden bahsetmişti: ABD’ye gidip orada Trump’la yeni Orta Doğu haritasını çizmek için gitmeyi düşündüğünü söylemişti. Bu açıklamalar hakkında ne düşünüyorsunuz? Sizce bu açıklamalar savaşın yeniden döneceğine dair bir işaret taşıyor mu?
Tarihe baktığımız zaman şunu görürüz: Orta Doğu’daki halklar, onurlu halklar. Bu türden problemli psikolojik tiplerin projelerini çok gördü ve bunlar tarihin çöplüğüne gittiler. Belli bir süre etkilerini korudular mı, korudular. 15 yıl, 20 yıl, 30 yıl, 40 yıl, 50 yıl. Ama sonuçta tarihin çöplüğüne gömüldüler. Yani Orta Doğu halkları bu projenin de üstesinden gelecek inşallah uzun vadede.
Sayın Bakanım, Türkiye, D8 ülkelerinin Gazze için toplanması çağrısında bulunmuştu ve BM’de İsrail’e silah ambargosu uygulanması için bir çağrıda bulunmuştu. İslam İşbirliği Teşkilatı’nın da keza adımları olmuştu ve Uluslararası Adalet Divanı’ndaki davaya müdahil olmuştu. Bütün bunları göz önünde bulundurunca, Türkiye’nin bu büyük çabalarını göz önünde bulundururken, Türkiye’nin İsrail’in yargılanmasını sağlamak için yeni diplomatik girişimleri olacak mı sizin düşündüğünüz?
Şu anda diplomatik girişimlerimizi devam ettiriyoruz. Özellikle İslam İşbirliği Teşkilatı- Arap Ligi’nin oluşturduğu Temas Grubu, biliyorsunuz yedi ülkeden müteşekkil: Dördü Arap, üçü de Arap olmayan ülkelerden müteşekkil. Çalışmalarımız, istişarelerimiz hız kesmeden devam ediyor. Çünkü ateşkes bir aşama getirmişti. Bundan sonra bunu nasıl ileriye taşırız, iki devletli çözümün gündemden düşmemesi gerekiyor bir hız kazanmışken. Çünkü biz bölge halkları olarak bölgemizde Filistin meselesinin nasıl bir istikrarsızlık ve çatışma kaynağı olduğunu en iyi biz biliyoruz. Buna kalıcı bir çözüm getirmenin yolu, hem İsraillilerin hem Filistinlilerin güven içinde yaşayacağı iki devletli bir çözümün hayata geçmesi. Biz buna uluslararası toplum olarak, bölge ülkeleri olarak gerekli her türlü desteği vermeye hazır olduğumuzu defaatle ifade ettik. Bu yöndeki çalışmalarımız devam edecek. Bu konuda çeşitli istişarelerimiz var, projelerimiz var. Önümüzdeki haftalarda, aylarda bunların tek tek hayata geçtiğini göreceksiniz.
Sayın Bakanım, biliyoruz ki bir buçuk senedir uluslararası camia ve uluslararası toplum çok kasvetli ve çok sert, acı sahnelere şahit olmuştu. Çocuklar annelerini arıyorlar, anneler çocuklarını toprağa veriyorlar, camiler, hastaneler bombardımana maruz kalıyor ve bütün bu insani trajedi olaylarının karşısında uluslararası toplumun bir karşı koyması da söz konusuydu ve bir refleksleri olmuştu. Gazze’de olanlar ya da geçmişte olanlar, bu insani trajedi sizce uluslararası toplumun Gazze davasını desteklemesini ve Filistin davasını desteklemesini artırdı mı sizce? Yoksa daha çalışmaya, çabalamaya gerek var mı?
Birincisi bu kadar şehit, mazlum kadın ve çocuğun şehadeti iki şeyi ortaya çıkardı: Filistin davasına yönelik uluslararası destek ve farkındalık, modern zamanlarda ulaşabileceği en yüksek düzeye ulaştı. Maalesef bu bir soykırım neticesinde oldu. Diğer taraftan, üzülerek söylüyorum ki, uluslararası toplumun kendi yüreklerinde, kafalarında bu kadar karşı çıktığı bir konunun önlenememesi de uluslararası sistemin bozukluğunu ve uluslararası toplumun da acizliğini gösterdi. Şimdi uluslararası toplumun ve uluslararası sistemin, kendi zayıflığını, bozukluğunu, acizliğini gidermek için bazı adımlar atması gerekiyor. Filistin meselesinde bundan sonra atılacak adımlar aslında bunun için iyi bir fırsat. Türkiye olarak biz, bu meselenin adil ve kalıcı bir şekilde çözülmesi için uluslararası topluma gereken çağrıları yapıyoruz. Alınması gereken bir inisiyatif varsa bunu almaya devam ediyoruz. Siyasi alanda, diplomatik alanda, insani yardım alanlarında; açıktan, kapalı ne gerekiyorsa. Hep defaatle ifade ettik, Cumhurbaşkanımız da bu konuda çok hassas. Bölgede 67 sınırlarına dayalı iki devletli bir çözümün hayata geçmesi hem bölge ülkelerini rahatlatacak, hem Filistinlilerin onurlu bir devlet kurma hakkını iade edecek, hem de küresel çatışma riskini azaltacak. Şimdi bu türden bir kalıcı iyiliğin karşısında olan zihin şeytanî bir zihindir, ona çok dikkatle bakmak lazım. Bu sadece bir bölgesel problem değil, insanlığın tamamını tehdit eden bir zihinle karşı karşıya olduğumuzu da aslında burada vurgulamak gerekiyor. Bence insanlık vicdanı bu zihni görüyor, bu zihni okuyor, bu zihnin neyi murad ettiğini, neyi amaçladığını anlıyor ve ona göre de bir karşı duruş var. Hatırlarsanız en son Birleşmiş Milletler’de Filistin ile ilgili yapılan oylamada 145’ten fazla oy almıştı. Bu muazzam bir destek. Bu desteğin inşallah biz fiiliyatta da hayata geçeceğini düşünüyoruz.
Burada şunu da eklemek istiyorum Sayın Bakanım, bütün bu uluslararası toplumdaki desteğe rağmen savaş bir buçuk sene devam etti, Filistin halkının acıları devam etti, bir buçuk sene devam etti. Neden uluslararası toplum bu savaş makinesini durduramadı?
Çünkü Amerika’nın kayıtsız şartsız desteği var. Amerika’nın ve Batı’nın bazı ülkelerinin kayıtsız şartsız destek verdiği, askeri destek verdiği bir durumda diğer ülkelerin toplam gücünün… Yani bu bir matematik meselesi, ona bakmak lazım. Adalet meselesi olmaktan, hak ve hukuk meselesi olmaktan çıktı ve matematiğe döndü, güç matematiğine dönüştü. Gücü daha fazla olan, yanlış veya doğru olduğuna bakmaksızın kan dökmeye yol açıyor. Buna orman kanunu diyoruz biliyorsunuz. İnsanlık binlerce yıl daha iyiye doğru evrilirken – ahlaken, hukuken, sistem olarak, anlayış olarak – ama günün sonunda yine orman kanunun geçerli olduğunu görüyorsunuz.
Sayın Bakanım, Kudüs davasına geçmek istiyorum. Bu sadece Filistin davası değil malumunuz; Müslümanların, bütün insanlığın davası. Kudüs ve Mescid-i Aksa ihlallere maruz kalıyor ve bu ihlaller artıyor. Baskınlar olsun, yerleşimcilerin baskınları olsun ya da Kudüs’ü Yahudileştirme projeleri olsun. Kudüs’ün geleceğini mevcut şartları da göz önünde bulundurarak nasıl buluyorsunuz, nasıl değerlendiriyorsunuz ve sizlerin Kudüs’ün kimliğini korumak için sarf ettiğiniz çabalardan bahseder misiniz, Müslüman ve Hristiyanlık kutsalları hakkında?
Tabii ki. Kudüs meselesi, Filistin meselesinin önemli bir sembolüdür. Orada hayatını kaybeden aziz, muhterem Filistinli kardeşlerimizin yanı sıra bizim için diğer bir önemli husus da dinimizden kaynaklanan Kudüs ve Mescid-i Aksa’dır. Buranın üzerinde oynanan oyunlar, Kudüs’ün tamamıyla Yahudileştirilmesi, uluslararası kimliğinden, Müslüman kimliğinden, Hristiyan kimliğinden çıkartılması ve buraya tek dinli bir yaklaşımın getirilmesi tabii ki kabul edilemez. Burada Ürdün’le yakın çalışıyoruz. Ürdün’ün buradaki duruşuna destek veriyoruz. İslam ülkeleriyle bu konuda yakınlaşmamız var, ciddi çalışmalarımız var. Ama maalesef İsrail yine kendisine sağlanan destekle Kudüs’te de her türlü provoke edici adımı atmaya devam ediyor. Aslında medeniyetin geldiği noktada, burası uluslararası tevhidi dinlerin temsil edildiği bir barış şehri, bir buluşma şehri olabilirdi. Fakat İsrail hem Müslümanlara ait, hem Hristiyanlara ait bütün sembolleri silmede, orayı domine etmede ısrarlı. Bu böyle gider mi? Ben bunun böyle gideceğini düşünmüyorum. Bu zulüm döngüsü bir yerden kırılacak.
Sayın Bakanım, geçen yıl 15 Ağustos’ta Filistin Devlet Başkanı Sayın Mahmud Abbas Türkiye’ye tarihi bir ziyaret gerçekleştirmişti ve Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde bir hitapta bulunmuştu. Filistinli Bakanlar sürekli olarak Türkiye’ye ziyaret gerçekleştiriyorlar ve burada tam bir koordinasyonun olduğunu söyleyebiliriz belki; Filistin yönetimi ve Türkiye’deki yönetim arasında bir koordinasyon var. Burada şunu sormak istiyorum: Yakında tarihi bir zirve görmemiz mümkün mü Filistin ve Türkiye yönetimleri arasında, Devlet Başkanları ya da Başbakanlar ya da Dışişleri Bakanları seviyesinde?
Geçtiğimiz Ağustos’ta Sayın Abbas’ın davetimiz üzerine Türkiye’ye yaptığı ziyaret ve Millet Meclisi’nde yaptığı konuşma tarihi bir andı. Ben de Millet Meclisi’nde bulundum ve konuşmayı dinledim. Bizim Millet Meclisimiz biliyorsunuz 600 vekilimizden oluşuyor, Türkiye’nin çeşitli bölgelerinden ve çeşitli partilerinden seçilmişler. Ondan fazla partiye mensup milletvekillerimiz var. Birçok konuda biz Türkiye’de tartışırız. Zaten demokrasi de bunu gerektiriyor. Meclis yoğun bir tartışma zeminidir, fikirlerin bölündüğü bir yerdir. Fakat Sayın Abbas konuşma yaparken bütün vekillerin kalkıp alkışlaması, sözünü kesmesi sürekli ve ona verilen destek tarihi bir andı. Gerçekten ülkem adına gururlandım. Ülkem kendi içinde birçok konuda bölünürken, fikir olarak tabii ki, Filistin meselesinde tek yürek olması, tek vücut olması ve Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin şahsında bunu Sayın Abbas’a göstermesi bence tarihi bir andı. Bu sembolizm açısından önemliydi. Bu ateş sönmeyecek, bu destek bitmeyecek. Önümüzdeki günlerde yeni görüşmelerimiz olacak, yeni bir araya gelmelerimiz olacak. Bizim Filistin yönetimine desteğimiz zaten kesintisiz devam ediyor. Hangi alanda bizden destek isterlerse, iş birliği alanı ortaya çıkarsa biz onu veriyoruz. Filistinli kardeşlerimize elimizden gelen her türlü desteği vermeye de devam edeceğiz. Bu konuda Cumhurbaşkanımız biliyorsunuz çok hassas. Diğer İslam ülkeleri ile beraber devam eden iş birliği çalışmalarımız var. Elimizden ne geliyorsa Filistinlilerin acısını hafifletecek, yükünü biraz da olsun alacak, bunu yapmaya devam edeceğiz.
Yakında bir ziyaret beklemeli miyiz Filistin Devleti’ne ya da Filistin topraklarına?
Filistin Devleti’ne ben açıkçası gelmek istiyorum, gelmek istiyorum. Yani şartlar müsait olursa benim gelmemde bir sıkıntı yok.
Sayın Bakanım, sanırım sizin hep Filistin davası hakkında farklı rollerimiz oldu. Gizli müzakerelerde olsun ya da siyasi, diplomatik, açık alanda. Şimdiye kadar karşılaştığımız en büyük zorluk neydi bu alanda? Hayal kırıklığı yaşadığınız oldu mu?
Ben Birinci Gazze Savaşı’ndan itibaren, 2009 Ocak ayından itibaren bu konunun içerisindeyim. Hatta o dönemde babam rahmetli olmuştu. İki gün cenazesinde durabildim. Üçüncü gün Şam’a gitmem gerekmişti. O zaman Hamas yönetimi Şam’daydı. Bu savaşın durdurulması için arabuluculuk, müzakere çalışmaları vardı. O günden itibaren ben olanlara baktığımda şunu görüyorum: Zaten son, geçen seneki savaş ortaya çıkınca biz dedik ki sadece ateşkes değil, olması gereken aynı zamanda iki devletli çözüme de şimdi çalışmak. Birinci, İkinci Gazze Savaşı’nda ve diğer çatışmalarda hep biz ateşkes için arabulucu olduk. Hemen bu çatışma dursun, ateşkes olsun, ölüm dursun diye. Ama şunu gördük: Kalıcı bir çözüm getirilmediği sürece sürekli biz daha büyük bir savaşla karşılaşacağız. Dolayısıyla bu savaş başlar başlamaz ateşkesin yanına hemen iki devletli çözümü de koyduk ki bir daha bu savaşı görmeyelim. Bakın bizim bu soruna bir siyasi çözüm bulmamız lazım. İsraillilerin de barış içerisinde uzun yıllar bölgede emin içerisinde yaşamasının yolu, Filistinlilerin de yaşamasının yolu, bölgenin daha fazla provoke edilmemesinin yolu buradan geçiyor. Aklı olan, mantığı olan, sağduyusu olan, vicdanı olan herkes bunda hemfikir. Ama siz bırakın Filistinlileri, Mısır’ın elindeki, Ürdün’ün elindeki, Suriye’nin elindeki, Lübnan’ın elindeki toprağı da almak isteyen, İsrail’i daha da toprak olarak büyütüp yaygınlaştırmak isteyen bir projenin sahibiyseniz, tabii ki iki devletli çözüm istemezsiniz, oyalarsınız onu. Oslo’da yaptığınız gibi 93’ten beri, beklersiniz uygun zamanları. Her uygun zamanda biraz daha toprak büyütürsünüz, her uygun zamanda biraz daha toprak büyütürsünüz. Ama bu ne riskini beraberinde getiriyor? Toprak büyüten adam eğer barış yapmıyorsa hiçbir şekilde, kendi toprağını da küçültme ve kaybetme riskiyle de muhakkak karşı karşıyadır.
Onun için söylüyorum, tarih bu tarihtir, an bu andır. Hem İsrail için, hem Filistinliler için, hem bölge halkları için hazır İslam dünyası, Arap dünyası iki devletli çözümün arkasında iken, böyle bir çözümden sonra İsrail’i de tanımaya ve iş birliği yapmaya herkes hazırken bunun kullanılması lazım. Ben İsrail’in içerisindeki aklıselim insanların bu konunun arkasında olduğunu biliyorum. Yıllardır çeşitli pozisyonlarda onlarla çalışma, görüşme, istişare etme imkânımız oldu, müzakere etme imkânımız oldu. Aklı selim insan çok. Ama şu andaki hâkim stratejik kültür maalesef yayılmacılıktan yana ve barış müzakerelerini, ateşkes müzakerelerini, her türlü konuyu sadece yayılmacılığın bir aracı olarak kullanıyor. Hiçbir konuda samimi değiller. Bölge halkları bunu görüyor ama Amerika’nın kayıtsız şartsız desteğinden dolayı da hiç kimse de çıkıp bir şey söyleyemiyor. Olayın özeti bu. Herkes de bunu biliyor. Bu gerçeklikle yaşıyoruz. Bu gerçekliği dünya ne kadar kaldırır, bölge gerçekliği ne kadar kaldırır, ona bir şey söyleyemem.
Sayın Bakanım, son sorum. Uluslararası toplum, dost ülkeler ve çok insan Filistin halkından geleceğe dair hep ümit var olmasını bekliyor. Filistin halkı neden ümitvar olsun ki yaşadığı onca acı ve trajediler var? Filistin halkına mesajınız nedir?
Filistin halkı ümitvar olsun. İnşallah bütün dünyanın desteği, sadece Arapların, Müslümanların değil, bütün ezilenlerin, bütün aklıselim, vicdan sahibi ülkelerin desteği Filistin halkıyla beraber. Bizim biliyorsunuz geleneğimizde üç türlü bir muhalefet var zulme karşı, hataya karşı. Hz. Peygamberin hadisinden hareketle ya gönlünüze, ya dilinizle, ya elinizle bir zulme karşı gelmeniz gerekiyor. Şu anda herkes gönlünde ve dilinde bu zulme karşı geliyor, bu haksızlığın karşısında. Filistin meselesinde bütün dünya birleşmiş durumda. Bu zulüm bu şekilde devam ettirilemez. Bunun çok farklı sonuçlarının biz dünyada etki yaratacağını göreceğiz. Ve ortaya da çıkıyor, çıkıyor da. Filistinli kardeşlerimizin yaşadığı acıyı tamamıyla hissetmemiz mümkün değil ama şuna inanmalarını istiyoruz. Onlarla beraber biz de aynı sıkıntıyı, problemi, kasveti yaşıyoruz. Bu bizim görevimiz. Hem Müslüman olarak hem insan olarak. Bizim gibi hisseden çok fazla ülke ve çok fazla insan var. Bunların bu hissiyatı, bu görüşleri yerinde olduğu sürece, ellerine imkân geçtikçe Filistin davasına her türlü desteği vermeye devam edecekler. Filistin davası üzerinden dünyadaki siyasi olayların yeni bir şekil almaya başladığını da görebiliriz. Uluslararası ilişkilerin bir de şöyle bir tabiatı var. Bir yerde olan bir olay belki orada bir netice üretmeyebiliyor ama etkileri başka yerde başka olayları tetikleyebiliyor. Ben inşallah şehit olan, katledilen binlerce masum kadın ve çocuğun, sivilin kanının dünyanın başka yerlerinde de büyük hayırlara vesile olacağına inanıyorum ve şimdiden o hayrı da görüyorum.
(DIŞ HABERLER SERVİSİ)
More Stories
Galatasaraylıların Pazartesi isyanı: Bu da mı tesadüf
Almanya’da tren ve tır çarpıştı: 1 kişi öldü, 11 kişi yaralandı
Devlet Konukevi’nden 500 metre kablo çalındı