Türkiye parayla da olsa uzaya ilk astronotunu gönderdi.
Alper Gezeravcı şu an Uluslararası Uzay İstasyonundan sadece bizi değil, uzaydaki bizimkileri de izleyecek.
Evet bizimkileri.
Mesela Atatürk’ü.
Mesela Fatih Sultan Mehmet’i.
Mesela Halide Edip Adıvar’ı.
Mesela Mimar Sinan‘ı.
Oradalar.
Bizi izliyorlar.
Nasıl mı?
Anlatalım.
Ay’ın kuzey yarımküresinde ve sağ tarafta Toros(Taurus) Dağları var. Huzur denizi ile Buhran denizi arasında. Toroslar’ın güney batısında Atatürk Krateri durmakta.
Evet Atatürk Krateri. Yaklaşık 29 kilometre çapında. Kocaman, halka şeklinde derin bir krater.
İki astronom H. P. Wilkins ve Patrick Moore’ın 1958 yılında hazırladıkları Ay Atlası’nda bu kraterin adı “Atatürk Krateri” olarak tescil edildi
Orada duruyor.
Çıplak gözle izleniyor.
Yine Toroslar’ın yanında çapları 60 kilometreyi bulan iki tepe var.
Onların isimleri de Fatih Sultan Mehmet ve Ali Kuşçu Kraterleri.
Fatih Sultan Mehmet bir çağı kapatıp, yeni bir çağ açan padişah.
Ali Kuşçu (Ali Bin Muhammed) ise Timur ve Osmanlı İmparatorlukları’nın çok önemli bir astronomu. Uzay bilimine katkılarından dolayı bir kratere onun adı verildi.
Ay’ın bize görünen yüzünde kuzeybatı kenarında halka şeklinde bir dağ ve tepeler var. İşte sıradağ gibi görünen bu tepeler grubu 5 krakerden oluşuyor.
O kraterlerin ismi Uluğ Bey.
Uluğ Bey Timur İmparatorluğu’nun 4.Sultanı. Bir astronom. O çağda rasathane kuran bir bilim insanı. NASA onu da onurlandırdı.
Eğer teleskopunuz varsa daha uzaklardaki bizimkileri de görebilirsiniz.
Mesela Venüs’te Halide Edip Adıvar, Merkür’de Mimar Sinan, Satürn’de Harran Vadisi, Mars’ta Sinop.
Ankara meteoru var mesela.
Mesela Dumlupınar astroidi.
Daha kimler kimler. 20’den fazla isim. Uzaydaki bizimkiler.
Madem konu uzaydan açıldı, tarihimizden gerçek bir hikaye anlatalım o zaman.
Yıl 1580’di. Ocak ayının 21’i. Sabah saatleri. Karaköy açıklarındaki Osmanlı Donanması (Donanmayi Hümayun) Tophane sırtlarını topa tuttu. Kaptan-ı Derya Kılıç Ali Paşa, Sultan 3.Murad’ın fermanını yerine getiriyordu.
“Galata’daki şeytan yuvası bina tez elden yerle bir edile.”
Dev kadırgalardan ateşlenen toplar şeytan yuvası denilen binayı yerle bir etti.
Neydi o bina.
Niye yıkıldı?
3 yıl öncesi.
Osmanlı Sarayı’nın müneccimbaşı Takiyüddin Efendi, astronomiye meraklı bir alimdi.
Gökyüzünü, yıldızları gözlüyor, kayıtlar tutuyordu. Osmanlı’da namaz saatleri ve kıble yönü astromik kayıtlara göre belirleniyordu. O güne kadar Uluğ Bey’in kayıtları kullanılmıştı. Ancak onlar artık yetersiz kalıyordu. Takiyüddin Efendi, padişah 3.Murad’ı bir rasathane yapılması halinde onun adına yeni kayıtlar tutacağı konusunda ikna etti. Rasathanenin kurulması için izin aldı.. Kendisine hazineden 10 bin altın ödenek ayrıldı Ve Tophane sırtlarında Osmanlı’nın ilk rasathanesini (Dar-ü’r Rasad-ül Cedid) kurdu. Rasathanede araştırma ve gözlemler için gerekli bütün aletler vardı. 16 bilim insanı çalışıyordu. Dönemine göre çok ince gözlemler ve başarılı hesaplamalar yapılıyordu. Örneğin ekliptik ile ekvator düzlemi arasındaki açıyı bugünküne çok yakın şekilde 23 derece olarak hesapladılar.
Ancak o günlerde İstanbul semalarından bir kuyruklu yıldız geçmez mi?
Önce bir deprem. Ardından büyük bir veba salgını.
Fırsat bu fırsattı. Takiyüddin Efendinin bilimsel çalışmalarını çekemeyen saraydaki ulema, Padişah 3.Murad’ı doldurmaya başladı. “Sultanım, bu şeytan yuvası Dar-ü’r Rasad-ül Cedid’te çalışanlar meleklerin bacaklarını dikizliyor.”
“Yüce padişahımız, göklerin sırlarını örten perdeyi kaldırmak haşa uğursuzluk getirir. Deprem ve veba bundandır.”
Ulemanın başı Şeyhülislam Kadızade Ahmet Şemsettin Efendi 3.Murat’a “Yıldızların gözleminin felaket getireceğini, böyle bir gözlemevinin kurulduğu hiçbir devletin varlığını sürdüremediğini’’ söyledi.
Bunun üzerine Sultan 3. Murad donanma komutanı Kılıç Ali Paşa’ya fermanı verdi.
“Galata’daki şeytan yuvası bina tez elden yerle bir edile.”
1580 yılının 21 Ocağında, Galata’da topa tutulan o bina, 600 yıllık Osmanlı imparatorluğunun ilk ve tek rasathanesiydi.
O gün yerle bir edilen sadece bir bina değil, bilim, ilim ve gelecekti.
Belki de uzay yarışında geri kalmamızın nedeni buydu.
Edip Cansever “Mendilimde Kan Sesleri” şiirinde “hiçbir şeye geç kalınmaz” der.
Umarız Alper Gezeravcı ile başlayan bu uzay serüvenimiz göz boyama bir seçim yatırımı olarak kalmaz, devamı gelir.